Şimdi öğretmenlik mesleğinin profesyonelliğini, mesleğe yönelik toplumsal algıyı, öğretmenlerin mesleklerine karşı algılarını, iyi olma hallerini, öğretmenliğin statüsünü ve saygınlığını konuşmanın tam zamanı.
Öğretmenlerin meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişilerle, kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği paylaşım ve işbirliği ağı olan Öğretmen Ağı’nın her yıl düzenlediği Değişim Elçileri Yaz Buluşması da bu konu etrafında toplanıyor. Öğretmen Ağı, 2020 yılında milyonlarca insanın internette “Nasıl Öğretmen Olunur?” sorusunu sormasından yola çıktı. Mesleğin dönüştürücü gücüne yönelik farkındalığın küresel ölçekte artmasına da dikkat çekerek, Değişim Elçileri Yaz Buluşması‘nın temasını “Nasıl Öğretmen Olunur?” olarak belirledi. 3 Temmuz’da gerçekleşecek buluşmada, öğretmenlikle ilgili kalıp yargılar tartışmaya açılarak, mesleğin toplumsal algısının dönüştürülmesi hedefleniyor.
Öğretmen yetiştirme sisteminden öğretmen istihdamına, çalışma koşullarından, öğretmen maaşlarına, toplumun algısına kadar mesleğin profesyonelliğini, statüsünü ve saygınlığını etkileyen pek çok etken var. Biz de Uzun Hikâye’de 1960’lardan günümüze dört farklı kuşaktan, Türkiye’nin farklı illerinden sekiz öğretmenin hikâyesiyle, tanıklıklarıyla mesleğin yaşadığı değişimleri anlatmaya çalıştık.
Köyüne öğretmen olarak döndü
1950’lerde Sinop Ayazköy’de yaşayan Ali 11 çocuklu bir ailenin oğluydu. Yaşadıkları köyde okul yoktu. Birinci sınıfa 8 yaşında başlayabildi. İlkokula gidebilmek için kilometrelerce yol yürüyor, derelerden geçiyor, bir buçuk saatin sonunda okuluna ulaşıyordu. İlkokulu bitirdikten sonra ise gidebileceği ortaokul evine beş saat mesafedeydi. Üç yıl süren ortaokulu da zor koşullarda bitirdi. Cumartesi günü okuldan çıkıp altı saat yürüyerek köyüne gelir, bir gece evde kalıp, haftalık erzağını aldıktan sonra yine yürüyerek ortaokuluna dönerdi. Ortaokulu bitirdiği yıl yani 1954 Köy Enstitüleri’nin kapatıldığı yıldı. Öğretmen okulu sınavlarına girdi. Trabzon Öğretmen Okulu’nu kazandı. Öğretmenlerinin hepsi köy enstitüsünde çalışan öğretmenlerdendi. Ali Öğretmen bu yüzden öğretmenlerinden çok iyi bir eğitim aldığını anlatıyor. Lisenin son sınıfında bir köy okulunda iki ay staj yaptı. Üç yıl sonra öğretmen okulundan mezun olduğunda ise ortaokulu okuduğu Sinop Büyükdüz Köyü’nde öğretmenliğe başladı.
Köyün ilkokulundan içeri girdiğinde ne okulun şartları ne de çocuklar ona hiç yabancı değildi:
Okulda 50-60 çocuk vardı. Köylünün yaptığı iki dershanelik bir okul. Birleştirilmiş sınıfta. Su ve tuvalet okulda yok.Yakındaki evlere gidiyordu çocuklar. Ben de okulun lojmanında kalıyorum. Lojman dediysem minik bir bina. Ben de köyde büyüdüğüm ve aynı şartlarda okuduğum için, şartlara uyum sağladım. İki yıl burada çalıştıktan sonra kendi köyüme gittim; Ayazköy’e.”
“O zamanlar bir köyden okuyabilen ancak bir çocuk çıkardı” diyen Ali Bahadır, öğretmen olarak köyüne dönmüştü. Tam 15 yıl köyünde çalıştı:
Her şey benim çocukluğumdakiyle aynıydı. Çocuklar bizim gibi yazın yalın ayak, kışın da bulurlarsa çarık giyiyordu. Bir tek öğretmen bendim, 10 yıl sonra bir öğretmen daha geldi yanıma. Her çocuk koltuğun altında bir odunla gelirdi, okulu öyle ısıtırdık. İlk devirlerde köylerde hiçbir şey yoktu. Okulun ısıtılması, temizlenmesi hepsi öğretmenin sırtındaydı.”
Üç çocuğu olan Ali Öğretmen, köyünde çalışırken çocukları da ilkokulu bitirdi. Çocuklarının ortaokul ve liseyi okuyabilmeleri için ailesini Kastamonu’da öğretmen olan yeğeninin yanına yolladı. İki yıl sonra kendisi Sinop merkeze tayin oldu ve ailesini yanına aldı.
Ali Öğretmen’in üç çocuğundan ikisi kendisi gibi öğretmenlik, diğeri ise tıp okudu. Köy Enstitülerinin kapatılmasının ardından öğretmen yetiştirme sistemi de değişmeye devam ediyordu. Kızı öğretmen okulları eğitim enstitüsüne dönüştüğünde eğitimine başlamıştı, oğlu ise teknik öğretmen okulunda meslek öğretmeni olarak eğitim aldı. Ali Öğretmen Sinop’ta farklı eğitim kurumlarında idarecilik ve beslenme eğitimi ve gezici başöğretmenliği yaptıktan sonra 1992 senesinde emekli oldu.
“Öğretmen yalnız değildi, yetkisi de vardı”
Bugün 84 yaşında olan, üç çocuğundan ikisinin yanı sıra iki torunu da öğretmen olan Ali Öğretmen, “Geçmişe dönsem ve yeniden seçme şansım olsa yine öğretmen olurdum” diyor. Öğretmenliğin değer gördüğü yıllarda öğretmenlik yaptığını anlatıyor:
O zamanlar öğretmenliğin bir değeri vardı. İlçeden bir memur gelse kaymakam gelse, ilk başvuracağı kişi öğretmendi. O zamanki maaş durumu da fena değildi. Çift maaş aldığımız dönemler oldu. Yıldan yıla şartlar kötüleşti. Kendi köyümde çalışırken TÖS’ün (Türkiye Öğretmen Sendikası) boykotu vardı. Tüm öğretmenler katıldı. İki öğretmen açığa alındı. Sendika onların maaşını ödedi. Hiç mağdur olmadı. Öğretmen yalnız değildi. İlköğretim, ortaöğretimin belli programı vardı. Öğretmenin o programı uygulamak için özel yetkisi vardı. Kendimize göre yoğururduk o programı.”
Ali Öğretmenin emekli olduğu 1992 senesinden beş yıl önce, 1987 yılında yeni mezun, başka bir öğretmen Yozgat’ın Yoğunhisar köyünde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak mesleğe adım atıyordu; Keziban Öğretmen.
Öğretmen yetiştirme kurumları üniversitelere bağlandı
Keziban Öğretmen, 1982 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı öğretmen yetiştiren iki yıllık Eğitim Enstitüleri ve dört yıllık Yüksek Öğretmen Okulları üniversitelere bağlanınca eğitim fakültesinde yetişen öğretmenlerden.
Keziban Öğretmen, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun olurken “öğretmen yeterlilik sınavına” girmiş ve başarılı olunca öğretmenliğe başlamıştı. Yoğunhisar Köyü’ndeki ilk kadın öğretmendi. Çalıştığı ortaokulda 21 öğrenci 6 öğretmen vardı.
Kış oluyor yollar kapanıyor, sadece sekiz öğrencinin geldiği günler oluyordu. Ahşap bir okul binasıydı. Çatıda fareler geziyordu. Hatta çocuklar isim takmıştı fareye: Sarı. ‘Sarı da beni dinliyor. Hadi bakalım siz de dinleyin’ diye şakalaşırdık. Okulda İngilizce ve din öğretmeni olmadığı için kendi dersim dışında bu derslere de giriyordum. Şartlar o kadar olumsuzdu ki, gelen hemen gitmek istiyordu. Öğrencilerimi çok seviyordum, varım yoğum sınıfımdı.”
Keziban Öğretmen’in anlattıkları köy okulunda çalışan öğretmenler açısından değişenler olduğu gibi değişmeyenler olduğunu da gösteriyor:
Köy şartlarında öğretmenleri destekleyen bir şey yok. Sosyalleşebileceğim, sizi motive eden bir şeyler yok. Kendi kendime sürekli mesleğimle ilgili yapacaklarımı düşünüyordum. Vita kutularından kütüphane yaptım. Çocuklar ilk kez okul kitabı dışında bir kitap türüyle tanıştı. Daha sonra da ilçe merkezinde başka bir ortaokula geçtim.”
33 yıl 10 farklı okul
Köydeki tek kadın öğretmen olan Özdoğan, ilçeye geçtikten sonra üç kadın meslektaşıyla bir araya geldi. Dört yıl sonra Keziban Öğretmen memleketi İzmir’e tayin oldu. 33 yıllık meslek hayatı boyunca 10 farklı okulda çalıştı. Mesleğini çok sevdiğini söyleyen Öğretmen Ağı Değişim Elçisi Keziban Öğretmen iki yıl önce emekli oldu. Mesleğinin saygınlığını yaşadığını anlatıyor, ama bu saygınlığın son yıllarda artık dilde kaldığı görüşünde:
Saygınlık kavramında öğretmenin bireysel özellikleri, işine saygısı ve emeği çok önemli. Ayrıca devletin politikası, siyasi nedenler, değişen dünya koşulları saygınlığı etkileyen pek çok etken var. Son yıllarda eğitim camiasında yaşanan güven ve liyakatın zayıflaması mesleğin saygınlığını da etkiliyor. Bu durum son yıllarımı çalışırken beni de çok zorladı. Eskiden okul müdürüyle farklı düşünce yapısında olsan da bir şey değişmezdi. İşini iyi yapan takdir edilirdi. Farklı düşünceler bugün kimi zaman idari baskı görebiliyor. Ekonomik koşulların olumsuz gelişmesinden pek çok meslek gibi öğretmen de olumsuz etkilendi. Öğretmenin kendini geliştirebileceği kadar maddi imkânı yok. 30 yıl önce de hesap kitap yapıyorduk. Yine yapıyoruz. Ben eğitim fakültesinde okurken öğretmenler emekli olunca İzmir’in iyi semtlerinden ev alabiliyorlardı. Ben emekli oldum bir araba bile alınmaz emekli paramla.”
Maaşlar OECD ortalamasının altında
OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2020 Raporu’na göre net maaşların satın alma paritesine göre ABD doları cinsinden karşılaştırılmasında,Türkiye’de öğretmen maaşlarının ortalaması OECD ülkelerinin oldukça altında. Türkiye’de mesleğe yeni başlamış öğretmenlerin tüm kademeler için yıllık ortalama maaşı 29 bin 407 ABD doları iken, meslekte en yüksek kıdeme sahip öğretmenlerin maaşı 33 bin 101 ABD doları. Yani mesleğe başlayan bir öğretmen en üst kıdeme ulaştığında başlangıç maaşından sadece yüzde 12 daha fazla maaş alıyor. OECD ortalamasında ise öğretmen maaşları çalışılan kademe ve deneyim süresi yükseldikçe artıyor. Mesleğe yeni başlamış ve okul öncesi düzeyde öğretmenlik yapan öğretmenlerin maaşı 31 bin 996 ABD doları iken, ilkokul kademesi için öğretmen başlangıç maaşı 33 bin 914, ortaokul için 35 bin 073 ve ortaöğretim için 36 bin 772 ABD doları. Öğretmenler en yüksek kıdeme ulaştığında ise yıllık maaşı okul öncesinde 52 bin 553, ilkokulda 56 bin 513, ortaokulda 59 bin 161 ve ortaöğretimde 61 bin 772 ABD dolarına ulaşıyor.
“Deneyimsiz mezun olduk”
Keziban Öğretmenden sonraki kuşaktan G. A. 22 yıllık sınıf öğretmeni. Eğitim fakültesi sınıf öğretmenliği bölümünden 1999 eğitim-öğretim yılında mezun oldu. Mezun olur olmaz İstanbul’da göreve başladı. O yıllarda öğretmen yetiştirme sisteminin değişikliğe uğramaya devam ettiği gibi, öğretmen istihdamında da değişiklikler yaşanıyordu. G. A. göreve başladıktan sonra 1999’da öğretmenleri de görevlendirmek için Devlet Memurluğu Sınavı (DMS) uygulanmaya başlandı. 2001’de Kurumlar İçin Merkezi Eleme Sınavı (KMS) adını aldı, 2002’den itibaren de sınav, bildiğimiz Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) adıyla düzenlenmeye başladı.