Çalışmalar

Yayınlar
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Yazılar
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Videolar
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Projeler
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
ERG Sözlük
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur

Haberler

Duyurular
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Açıklamalar
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Röportajlar
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
E-Bültenler
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur

Kurumsal

Hakkımızda
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Ekip
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Yönetim Kurulu
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Faaliyet Raporları
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur
Basın
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur

Daha Fazla...

Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Yazı
Projeler
Haberler
Yayınlar
Videolar
Kategori
Arka Plan
Dünyadaşlık Yazıları
Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü
ERG Blog
Etraflıca
Özel Sayfalar
Türkiye'de Koronavirüsün Eğitime Etkileri
Uzun Hikâye

İleri Bir Eğitim Düzeyi

Ali Sirmen

İlişikteki 1946 yılı Galatarasay Lisesi İlkokul birinci sınıf fotoğrafını, kendisi de Galatasaray Lisesi mezunu olan yeğenim Hasan Deniz Çukurcuma’da, bir eskicide bulup, nasılsa beni tanıyıp, almış.

O zamanlar Galatasaray ilkokul bölümü olan bina, daha sonra Galatasaray Üniversitesi’ne tahsis edilen ve üç yıl önce de yanan ünlü feriye saraylarından biriydi. Boğaz kıyısındaki bu binada, o zamanlar kalorifer olmadığı için ısınmak biraz sorunluydu. Okul yatılı okul olduğundan bana hep hapishaneyi andırmıştır. Daha sonra askeri dönemlerde hapse düştüğümde, o yılların tecrübesiyle, olayı daha hafif atlatmışım gibi gelir bana hep.

Her neyse, bu ilkokulda eğitimin kalitesi tartışmasız çok yüksekti. İki örnek vermek istiyorum.

1946 – 47 yılları olmalı. İlkokul 3 ya da 4. sınıftaydık. Bir sabah sınıfa girdiğimizde, sıralarımızın üzerinde teksir kağıtları bulduk. Bir de iki üç sırada bir bırakılmış, Temel Bilgiler kitapçıkları ve Emin Oktay’ın ortaokul ve lise tarih kitapları. Ders tarih dersiydi. Teksir kağıtlarının üzerinde, Hun Devleti ile ilgili sorular vardı. Her sorunun karşısında da onunla ilgili bilgiyi nereden edineceğimiz yazılıydı. İlk kaynak kendi tarih kitabımızdı, bölüm, sayfa, paragraf olarak belirtilmişti bilginin bulunduğu yerler. Daha geniş bilgi için temel bilgiler kitapçıkları ile ortaokul ve lise tarih kitapları verilmişti. İki ders boyunca üst üste konuyu işledik. Sonra da B şubesi ile birlikte (ben A şubesindeydim) okulun kütüphanesinde toplanıp, iki ders boyunca konuyu konuşup tartışarak, olgunlaştırdık. Böylelikle daha ilkokulda, konuları kaynaklardan araştırıp öğrenmeyi öğrendik. Bilmiyorum, şimdiki üniversitelerimizde (tabii bazıları hariç) öğrencilerin böylesine bilgiyi kaynağından araştırmalarını teşvik eden uygulamalar var mı?

İlkokul ile ilgili unutmadığım hususlardan biri de, o yıllarda Türkçecilik akımına karşı olan sınıf öğretmenimiz Necdet Kut’un bana gösterdiği engin hoşgörüydü. Necdet Hoca dil devriminden yanaydı. Ama benim, bacak kadar boyuma bakmadan  düşüncemi özgürce savunmama saygı gösteriyor, düşünce özgürlüğünün ilk deneyimlerini yaşamamızı sağlıyordu. Bilmem iyi mi etmişti kötü mü?

Ama genç Cumhuriyet’in ilkokul öğrencileri olarak, kaynağından bilgiyi araştırmayı ve özgür tartışmayı, sorgulamayı öğrenmiştik. Öğretmenlerimi rahmetle saygıyla, hala solmayan bir hayranlıkla anıyorum.

Ali Sirmen
Gazeteci

Bu blog yazısı ERG’nin görüşlerini yansıtmaz. Sorumluluk blog yazarına aittir.

Bu İçerikler İlginizi Çekebilir
Blog_Sehir Odakli Cocuk
TIMSS 2023 sonuçları ne diyor
MESEM'li öğrenciler anlatıyor
1 2 3 4 36 37 38
Skip to content